Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

“Üst düzey yönetici transferinde artış var”

“Üst düzey yönetici transferinde artış var”

Pandemi ve sonrasında yaşanan ekonomik krizle birlikte şirketler üst kadrolarında organizasyonel değişikliğe gitmeye başladı. Türkkariyer İnsan Kaynakları Eğitim ve Danışmanlık AŞ. Yönetim Kurulu Başkanı İlham Süheyl Aygül ile üst yönetimde yaşanan değişiklikleri ve aranan özellikleri konuştuk.

Pandemi ve sonrasında dünyada ve Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler,
şirketlerin operasyonel olarak ve üst yönetici olarak değişimlerini
beraberinde getirdi. Türkkariyer İnsan Kaynakları Eğitim ve Danışmanlık
AŞ. Yönetim Kurulu Başkanı İlham Süheyl Aygül, kaotik ortamın
değişimleri de beraberinde getirdiğini söylüyor.

Aygül’ün yaşanan değişim süreciyle ile ilgili görüşleri şöyle:

Pandemi ve ekonomideki krizle birlikte üst yönetimde nasıl bir tablo ortaya çıktı?      

Üst
düzey yönetici transferleri, pandemi ve seçimlerden sonra artan oranda
hız kazanmaya başladı. Kurumların büyük çoğunluğu C-Suite kadrolarında
organizasyonel değişikliğe gitmeyi tercih etti. Finans piyasalarına yeni
katılan veya katılacak olan yatırım ve dijital bankalar ile TMSF’deki
bankaların satılması sonucu piyasadaki rekabet artacak. EYT ile ilgili
alınan karar sonrası kurumlar arasındaki geçişmeler ve ayrılmalar
yoğunlaşacak. ‘Mevcut VUCA ve Prekerya ortamı da buna eklemlenince
işgücü piyasaları farklı bir faza, tüm sektörlerde ve yönetimlerde ise
kartların yeniden karıldığı son derece hareketli bir döneme geçiliyor.

Mevcut VUCA ve Prekerya ortamı derken? Biraz açar mısınız?

VUCA
kısaca değişken, istikrarsız ve muğlak olan düzen demektir. Volatile
(Oynak), Uncertain (Belirsiz), Complex (karmaşık) ve Ambigious (muğlak)
sözcüklerinin baş harflerinden oluşuyor. VUCA derken; değişim hızının ve
kapsamının belirlenemediği, olayları anlamakta zorlandığımız öngörü
yapamadığımız bir dönemden bahsediyoruz. 
Prekerya ise 20’nci
yüzyılda tanımlanmış bir çalışan sınıfıdır. Tek bir kuruma hizmet vermek
yerine ağırlıklı olarak sınırlı-kontratlı, yarı zamanlı, proje bazlı
sözleşmelerle çalışıyorlar.

Seçici olarak birden fazla kuruma iş
yapıyorlar. Bu tip çalışanların son yıllarda sayıları ve bu yönde
tercihleri artıyor. Üst düzeyde ise dijital ve danışmanlık başta olmak
üzere yönetim kurullarında başarı ile yer alıyorlar.

Kurumlar bu kaotik döneme nasıl hazırlanıyor?

Ekonomik sistemin oyuncuları uzun süredir yeniden yapılanıyor. Sermaye büyük oranda el değiştirdi. Patronlar gençleşiyor. Şirketleri araştıran listelerin zirvelerinde arştık hiç tanımadığınız ama sektörlerinde çok etkin firmalarla karşılaşabiliyorsunuz. En çok değişimin yaşandığı iki pozisyon CEO ve finanstan sorumlu en tepe yönetici olan CFO pozisyonu. 
CFO pozisyonları firmalarca her daim fon bulurken ve kredi yapılandırırken; banka ve kamu ilişkileri iyi olan profillerden seçilmesi alışkanlığı, gündemdeki yerini koruyor.

Son dönemde hangi tip yöneticilere ilgi artıyor?

Riski ve finansalları daha sıkı yönetmek isteyen, yeni kurulup hızla büyüyen ve finansal yapılandırmaya ihtiyaç duyan sermaye grupları, belirsizlik ortamında makro ekonomik göstergeleri en iyi şekilde yorumlayarak doğru yol planı sunan CFO’lara talep göstermeye başladı. Yönetim kurullarında bu tip CFO’ları görmek istiyorlar. Geçmişteki dönem kadar yoğun olmasa da teknoloji ve dijitalizasyon konusunda CDO/CIO talebi de devam ediyor.

C-level pozisyonlarda yapılan değişikliklerde göze çarpan bir unsur da yönetici profillerinin giderek gençleşmesi. Özellikle 40-50 yaş arasında olanların sayısının artması. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Artık kurumlarda yeni jenerasyonlar iş başı yapıyor veya sermeyenin el değişmesi nedeniyle iş başına gelen genç patronlar, daha genç yöneticilerle çalışmayı tercih ediyor. Aslında bu noktada bize özgü ülke eko-sisteminde ‘Agizm (yaş ayrımcılığı)’ denen bir yönetsel önyargımızdan bahsetmekte yarar var. Gümüş tanımlı işleri yaptırmak isteyen kurumlar nedense altın tecrübeleri göz ardı etmekte sakınca görmeyebiliyor. Yurt dışındaki uygulamalar ise böyle değil. Yurt dışında kariyer pazarları, seksen yaşına kadar aranan yetkinliklere uygun insanların önüne hiçbir şekilde görünen, görünmeyen psikolojik engeller ve önyargılar koymaz. 

Amerika ‘da doktor ve psikologlardan oluşan bir ekip tarafından yapılan araştırmaya göre; iş dünyasında en verimli yaş aralığı 60-80 yaş arası olarak tespit edilmiş. Nobel ödülü kazananların yaş ortalamasının 62, dünyanın en büyük Fortune100 şirketinin CEO’larının yaş ortalamasının 63 olması, süper güçleri yöneten Joe Biden’ın 80, Putin’in 70 yaşında olması, bu bağlamda tesadüf değil.

 

C-suite pozisyonlarda iyi bir lider ararken en çok neye dikkat etmek lazım?

Bir zirve yöneticisinin entelektüel sermayesi ve iş uzmanlığı kadar psikolojik sermayesine ve sosyal sermayesine de önem vermek gerekir. Vizyoner, rezilyans, güçlendirici liderlik özellikleri ve tekrarlanan başarıları öne çıkıyor. Hepsi olsa bile doğru bir ‘bağlam’ bulunmuyorsa şirket ve ülke kültürüne uyum noktasında sıkıntı çıkabilir.

Duygusal zeka mı analitik zeka mı? İş dünyasında hangisini daha değerli buluyorsunuz?

Analitik zeka- lineer bakış açısı size sınav kazandırır, iyi üniversitelere sokar, güçlü diplomalar ve akademik başarılara vardırır ve önemli kurumların kapısını aralamanızı sağlar. Analitik zeka iş dünyasının olmazsa olmazdır. Duygusal Zeka’nın isim babası Daniel Goleman’in dediği gibi “Kurumların içerisine analitik zekanızın yüksekliği ile katılır, duygusal zeka noksanlığından dolayı vedalaşırsınız” sözünü 30 yılı aşkın kişisel deneyimimle çok gerçekçi buluyorum.  Yaş – Agizm konusuna nasıl karşı olup bir sınır koyulmamalı, diyorsam, C-suite pozisyonlarda ise zirve yöneticilerinin duygusal zekası için bir alt sınır koyulmalı, diyorum.

Cesaret Kulübü romanınız ile C-level  bir beyaz yakalının değer sistemini varoluş krizi üzerinden aktarıp, doğru sorularla ona kendisini sorgulattınız. Ayrıca iş dünyasında duygusal ve analitik zekanın yanına ‘Ruhsal Zeka’yı da kattınız. Son olarak bu konuda ne diyeceksiniz?

21.yüzyılda ruhsal zekasını geliştiremeyenlerin oyundan düşebileceğini çok net söyleyebilirim. Hem duygusal hem de ruhsal zeka öğretilip geliştirilebilir. Hayatta varoluşsal iki soru olan ‘Ben kimim?’ ve ‘Ne istiyorum?’ sorularının cevabını bulan herkes bu belirsiz ve kaotik ortama rağmen kendini hazır tutabilir, yerini koruyabilir ve bu soruların cevabını bildiği için de kendini aklıyla başkalarını kalbiyle yöneterek yükselebilir.

 

 
 

Leave a comment