Son dönemlerde gerek kurgusu, oyuncu kalitesi, çarpıcı diyalogları ve replikleri ile Netflix’de iki sezondur dikkatleri üzerine fazlasıyla çeken yerli dizi ”Kuş Uçuşu” nun üçüncü sezonu yine muhteşem diyalog ve replikleriyle geri döndü.
Seyredenlerin bileceği üzere, aslanlar ve kuşların savaşı anlatılır dizide. Bir av ve avcı hikayesidir aslında anlatılan. Ama kim avdır, kim avcı? Üç sezon boyunca sürekli av-avcı rolleri değişir durur… Tıpkı bizim hayat döngülerimizde av-avcı, yöneten-yönetilen olmamız gibi…
Bu konuda daha önce ‘’Kuş Uçuşu Succession’’ başlıklı bir makale yazmıştım. Bugün orman kanunlarını hiçe sayarak kuş uçuşu bir yerlere gelenleri değil de aslanları (liderleri) konuşalım istedim. Önce dizide anlatılan aslanlara bir kulak verelim.
‘’Aslan ormanın hâkimi. Gücün tek sahibi. Bir kuş tarafından öldürüleceğini düşünmez bile. Zirvededir. Zirvede olmak görüş alanını zayıflatır. Zirvedeyseniz sizi kimin izlediğini ve ne gibi planları olduğunu bilemezseniz. Üstelik zirve tek başına av olma halini getirir çünkü korkunç derecede bir kıskançlık yaratır. Zirveye ulaşmış kişinin de laneti budur. Zirvedekinin kazanması yetmez. Kazandığını koruması da gerekir. Çünkü gerçek bükülebilen bir şeydir. Tarihi yazan kimse tarihi değiştirebilir. Aslan bir gün değil her gün kral olmak zorundadır bu nedenle. Her gün yeniden yeni bir savaş kazanması gerekir. Dünya ona göster bakalım ”neden sen?” der adeta. Aslan, hesapladıkları saldırılar kadar hesaplamadıklarına da hazır olmalıdır. Bir sonraki anın ne getireceğini kimse bilemez. Ormanı tehlikeli yapan da işte bu bilinmezliktir. İktidar istiyorsan savaşa da hazır olmalısın. Tahtta durduğun sürece yeniden yeniden başlar savaş… Ölmedikçe ölmez aslan… Ölmedikçe devam eder… Çünkü naturası budur! Savaşmak, iktidar onun nefes alma şeklidir! Orman onu kabul etmeyene kadar buralardadır aslan. Hep yeni bir hedef bulur kendine ve savaşmaya devam eder… Korkmak yok… Kaçmak yok… Güç için o olmak için mücadeleye devam… Çelik gibi sinir sarsılmaz bir irade gerekir. Oyunun içinde kalmanın kral olmanın kuralı budur. Tahtın en yakıcı tarafı stresle mücadeledir. İşini ne kadar iyi yaparsan yap, stresle mücadele edemiyorsan o taht yakar… İşte bu yüzden kral olmak sadece yetenek veya yetkinlik değil bir yaradılış meselesidir. Kralın kendisinden başka tek bir güç odağı vardır. Sonsuz ve koşulsuz sevilmek… Aslanların araları asla bozulmaz. Gerektiğinde bir kurban verirler. O kişi gönderilir. Böylece güç çemberi kırılmamış olur. Aslanlar ne kadar savrulsalar da birbirini bulur bir şekilde bir araya gelirler. Fakat bilemeyiz birleştiklerinde güçlerine güç mü katacak yoksa birbirlerini öldürecekler midir? Bildiğimiz tek şey aslan hep kendinden yanadır. Kuşlar orman kanunlarına hitap etmezler. Aslanın sırtı ürperir çünkü hissederler geldiklerini. Dümdüz kısa yoldan. Kuş uçuşu… Ormanda hayat ne zaman ne olacağını bilmeden devam eder… Bir avcı her zaman avcı olamaz. Sever, acır, pişman olur… Bazen hassas bir ruh tek bir hikaye bir de kalp olur. Avcı olmak ile kendisi arasında kalır. Gün gelir avcı da avcı olmanın ötesiyle yüzleşmek zorunda kalır. Her şey istediği gibi gittiğinde oturup düşünme zamanıdır. Doğru şeyleri mi istemiştim diye, gerçekten istediğim bu muydu? ‘’
Liderlik denince dizideki aslanların dünyasına sokulmak kadar internetin sınırsız dünyasında onlar hakkında bitimsiz kanat açabilmek de mümkün… Bugün de sizi bizim kanatlarımızla uçuralım istedim. Bu konuda belki de politik felsefenin en önemli klasik eserleri arasında sayılan kaynaklarından işe başlamak gerekir. Platon’un Devlet’i, Aristoteles’in Politika’sı, Thomas Hobbes’un Leviathan’ı ve tabiki en çok uygulama alanı bulan Niccolo Machiavalli’nin Prens’i bu işin felsefe tarafındaki en önemli kaynaklardır. Sun –Tzu’nun Savaş sanatı, Robert Greene’nin ‘’iktidar’’, John Maxwell’in ‘’Liderliğin değişmez 21 kuralı ve Liderliğin beş aşaması’’ isimli kitapları, Charles Handy’nin ‘’Yönetim Tanrı Modelleri’’ bu konuda bilgi deponuzu fullemeye yetecektir.
Bugün şüphesiz en çok kullanılan ve sonuç alan liderlik modellerinden bir Machiavelli’nin Prens’deki modeli ile Charles Handy’nin Zeus modeli ve Maxwell’in güçlendirici ve vizyoner liderlik modeli ile ilerleyerek, uçuşa devam edelim…
500 sene önce kılıç savaşları, saray entrikaları ve ihanetleri, paha biçilmez hazineler ile dolu orta çağ Floransası’nda, hanedanların düşüşüne ve papaların yükselişine tanık olmuş, elinde muazzam bir güç tuttuğu pozisyonlarda görev almış Niccolo Machiavalli desteklemediği yeni gelen Prens’e zor yollardan edindiği dersleri ve tecrübeleri kağıda döküp sunmuş olsa da siyasi kariyerini kurtaramamakla birlikte yazdığı bu kitap en bilge stratejik liderlik kitaplardan biri olarak dünya tarihine geçmiştir. Machiavalli’nin en ünlü öğretisi; korku ve sevginin göreceli yararlarına ait düşüncelerdir. Sevilmek mi daha iyidir, yoksa korkulmak mı? Kişi her ikisini de arzu etmelidir fakat her ikisini de bir insanda toplamak güçtür. Bunlar insan ilişkilerine şekil veren temel kuvvetlerdir. Machiavalli sevgidense korkuyu, sıcaklıktansa gücü, işbirlikçi bir stratejiden ziyade rekabetçi bir stratejiyi seçmeyi tavsiye etmiştir. Machiavalli’nin fark ettiği gibi güçle yönetmek ve sıcaklıkla yönetmek hayattayken uygulayabileceğimiz apayrı stratejilerdir. Bu stratejilerin birinde uzman olan diğerini geliştirme gereği bile duymayabilirler. Liderlik ve güç birbirine sımsıkı bağlı iki kavramdır. Grubunuza gelebilecek zararlardan sizi korudukları için güçlü insanlara lider olarak bakılır. Etkili bir liderlik için güç şarttır.
Bu modelde, güç yansıtmayla insanların bize saygı duymasını hatta bizden korkmasını sağlayabiliriz fakat tek başına güç, bizi ancak belli bir yere kadar götürür. Saygıyı geçip hayranlığa ulaşmanız için insanlar tarafından sevilmeniz de gerekir. Sıcaklık yansıtıldığında sevgi duyarız. Güç tek başına baskı oluşturabilir ama önderlik edemez.Herkese koltuk gücüyle diz çöktürebilirsiniz ama dostane olduklarından hiçbir zaman emin olamazsınız ta ki koltuk gidip herkesin maskesini indireceği güne kadar. Güç zaten hali hazırda verilen koltukta bulunmaktadır ancak onu sıcaklık ile dengeleyecek olan sizin naturanızdır. Karizmanın kaynağı insanların önünde yansıttığınız gücün ve sıcaklığın olağanüstü derinliğinden ve harmonisinden gelir. Zor olan sadece güç yansıtabilmek değildir, sıcaklığı kaybetmeden güç yansıtmaktır.
İrlandalı yönetim gurusu Charles Handy’nin üniversitede eğitimini aldığı Felsefe, Antik Yunan tarihi, çerçevesinde 1978 yılında kaleme aldığı “Gods of Management” kitabında mitolojik Yunan Tanrılarını şirket yönetim modelleriyle özdeşleştirmiş olup, söz konusu modeller halen geçerliliğini korumakta ve günümüze de ışık tutmaktadır… Handy’nin “Yönetimin Tanrıları” kitabında her modelin bir adı, tekniği ve kendisini sembolize eden bir simgesi vardır. Model adı, simgesi ve Yunan tanrısı birlikte bir imajı oluştururlar. Zeus (Kulüp modeli), Apollo (Rol modeli), Athena (Görev modeli), Dionysos (Varoluşçu-Profesyonel model) Bazı modeller, bazı toplumlarda daha çok sevilir. Her modelde her dört tanrıdan birer parça bulmak mümkündür. Kişinin aldığı eğitim ve içinde yaşadığı kültür onu herhangi bir modele yakınlaştırır veya uzaklaştırır. Zeus bizim coğrafyada şüphesiz en çok takdir toplayanıdır.
Zeus’ların en büyük özelliği ilgi ve güvenden kaynaklanan sezgileriyle iş yapmalarıdır. Kullandıkları modeli; birbirini tanıyan, kafa yapısı ve düşünce tarzı birbirine benzeyen insanların, formalitelerden çok kişisel ilişkilerden beslenen bir sistemdir. Piramitleri ters çevirirler. Bu sistemde bürokrasi, yani kırtasiyecilik hemen, hemen hiç yoktur. Zeus mektup veya not yazmaz. Sezgiseldir. Mümkünse yüz yüze mümkün olmazsa, telefonla konuşur. Zeus, öfkelenince şimşekler, memnun edilince bağışlar yağdıran bir yönetim tanrısıdır. Modelde, herhangi bir unvan veya mevki tanımından daha da önemli olan nokta, Zeus’la yani merkezle olan iyi ilişkilerdir.
Zeus modelinde başkalarını etkilemek için “patron” ruhu taşımak gerekirken, Athena olmak için yaratıcı bir ruh taşımanız yeterlidir. Değişim hızı ne kadar yüksekse, Athena’nın etkisi o kadar fazladır. Sistem büyüdükçe Zeus Apollolaşır. Önemli olan kişiler değil, üstlenilen rol, yani yapılacak iştir. Apollo istikrar ve denetim için gereklidir. Apollo disiplin aşığıdır. Apollo bu işin patronudur; düzeni ve kuralları simgeler. Gelişmeyi tamamlamak için Athena gerekir. Dionisos taraftarları patron tanımazlar. Ancak kendi aralarında bir işbirliğini kabul ederler. Baskı ve otorite kesinlikle söz konusu değildir. Zeus’un güce ve etkili olmaya ihtiyacı vardır. Çevresinde etkileyecek insanlar bulamayan bir Zeus ölür. Rutini sevmez kaosdan beslenir. Dionisos ise buna aldırmaz. Genellikle “ya kabul edersiniz ya da çeker giderim” felsefesini uygular.
Karar verme hızı konusunda Zeus’un kulüp modeli ideal sistem olarak kabul edilebilir. Hızın yarar sağladığı ve kritik önem taşıdığı durumlarda bu yönetim sistemini benimsemiş şirketler genellikle karlı çıkarlar. Ama kuşkusuz hız kaliteyi garantilemez. Kaliteyi yaratan Zeus’un ona ve yakın kişilerin yeteneğidir. Sezgi ve güvenin çok gerekli olduğu modelde, söz konusu bu iki özelliğini yitiren kişinin şapkasını alıp gitmesi gerekir. Yönetim maliyeti oldukça düşüktür. Güven, denetim sistemleri kurmaktan ve bunları çalıştırmaktan daha ucuzdur. Sezgi ide bedavadır.
Zeus modelinde güç merkezde, Apollo modelinde zirvede, Athena modelinde güç ise sembolü olan filenin ortak kesişmeve sinerji noktalarındadır. Athena modeli gücünün ve etkisinin kaynağı olarak sadece uzmanlığı tanır. Yaş, hizmet süresi veya patrona yakınlık önem değildir. Yaratıcılığın takdir edilip şans verildiği, gençlere fırsat tanındığı bir sistemdir Athena modeli.
Şirketlerde Athena ve Dionisosların sayıları arttıkça, kadın öğesinin, yada kadınsı yoğunluğun arttığını böylece kadınların çalışmasının daha kolay olduğunu söylemek mümkün.
Gençlik Apollo modelini pek benimsemez, çünkü bu modelin temel özelliği, gençliğin henüz savaşını yapmakta olduğu bireyciliğe karşı olmasıdır. Bireye, bireyciliği ve onun gelişimini kazandıran eğitim felsefesini almış olanlar Athena ve Dionisos karakteri gösterirler.
Henry Mintzberg’e göre, beyin sol tarafla “planlama”, sağ tarafla “yönetim” yapar. Başarılı üst düzey yöneticilerin mantık yerine duygulara ve sezgilere daha çok önem verdiği, bu niteliklerin beynin sağ yarısında toplandığı ileri sürülür. Ve sağ tarafı kullananların “analizci” olmaktan çok “sentezci” oldukları. Bu durum şöyle bir soruyu da akla getiriyor. Apollo ve Athena sol beyinli, Zeus ve Dionisos ise sağ beyinli kişiler midir? Evet!
Eskiden yönetim Zeus demekti. Aileler Zeus modeline uygun olarak yönetilirdi. Aile reisi en büyüktü ve herkes onu bilirdi. Sonra Apollo modası başladı. Herkesin görevi ve durumu belirlendi. Erkek para kazanır, kadın yemek yapardı. Demokrasiyi aileye Athena kazandırdı. Görevler iş bölümüne dönüştü. “Acaba ikimiz …” sözleriyle başlayan ricalar emirlerin yerini aldı. Şimdi de Dionisos bireyler arasındaki geçici ilişkiler devri başladı. Bu dörtlünün koordinasyonu için artık “yönetim” gerekir. Modeller ne kadar farklı olursa da o kadar fazla “köprü” gerekir.
İyi bir yönetim, modellerin karışımıyla oluşacak bir sistem kullanması daha doğru olacaktır. Farklılık şirketin sağlığı için gereklidir. Tek tanrıcılık birçok şirket için yanlış bir eğilimdir ve olumsuz sonuçlar yaratır. Ancak, tanrıların seçimini rastgele yapmak da en az tek tanrıcılık kadar zararlıdır. Yanlış yerde yanlış tanrı sıkıntı ve başarısızlık demektir. Ve maalesef iş dünyasının sorunu yanlış tanrıları yanlış işlerde kullanmasıdır. Yöneticilerin entelektüel, psikolojik ve ilişki sermayeleri doğru şekilde değerlendirilmelidir.
Tanrıların ve modellerin oluşturduğu denge, hangi biçimde olursa olsun geçici olmaya mahkumdur. Şirketler her aşamada ortama ve koşullara uyum göstermek zorundadır. Büyüme, yaşam dönemleri ve iş modelleri de tanrıların seçimini ve tanrı karışım oranlarını belirler.
Şirket yönetimleri çok tanrıya ihtiyaç duyarken çalışanlar bir tek tanrı, bir tek model isterler. Athena ruhunu taşıyan yaratıcı kişilere, kuralcı ve bürokrasiye boğulmuş Apollo modelini benimsetmeye çalışmak, bu kişilerde huzursuzluk, rahatsızlık hatta kendi kendine ihanetten kaynaklanan bir kişilik sorunu bile yaratabilir. Bu nedenle Apolloseverlerin çalıştığı, Apollo ruhunun gerektiği bir ortamda, Apollo yöntemlerini kullanmak daha iyi sonuç verir. Bu bağlamda, belki de Apollo biraz daha “insan” olmak zorunda… Zeus’da karanlık empata dönüşmeden güven sağlayacak bağları kurmaya iyi niyetle ve değerler bazında inşa etmeye devam edebilmelidir.
Yetenekleri kullanmak için gerekli karakter gücüne irade denir. İrade; cesaret, kararlılık, azim, motivasyon, duygusal dayanıklılık, değerler). Engel ve dirençler karşısında ilerlemek için dışa vurulur. Gandi bunu dünyada en iyi açıklayan örnektir. Gücün kaynağı fiziki kapasite değildir. Yılmayan, sarsılmaz bir iradedir. İrade doğuştan gelen bir şey değildir, fakat çok küçükken gelişmeye başlar ve bazı çocuklarda diğerlerine oranla daha fazla bulunur.
Yeni yönetici olmuş kişilere genelde kendilerini kabul ettirmeleri için güç üflemeleri tembih edilir. Yani alet çantalarına sadece çekiç koyulur oysa iyi bir yöneticinin alet çantasında her türlü enstrüman olması gerekir. Herkes çivi değildir. Durumsal olarak pense, kerpeten, tornavida, İngiliz anahtarı da kullanmak gerekebilir. Bunu Maxwell yönetici modellerinde durumsal olarak vizyoner, güçlendirici, ilişkisel, demokratik, hız belirleyici, kumandacı olunabileceğini ifade eder ancak bu altı model arasında hepsinin yeri geldiğinde kullanılabileceğini en ahenkli olanların ise; insanları geleceğe üye kaydeden vizyoner ve kendilerinizi gerçekleştirmeleri için onlara zemin ve iklim hazırlayan, alan yaratan güçlendirici modelin en etkin liderlik tarzları olduğunu ifade eder.
Satırların yazarı olarak etkili bir liderin temel özellikleri olarak naçizane on başlık da biz sunmak isteriz;
1 – Lider her şeyden önce insan olmalıdır. Liderlik bir ruh halidir. İyi işler iyi ruhlarla yapılır. Sahici ve samimi olmalıdır. Sevgiden beslenen, niyeti iyi, kendisi ulaşılabilir ve dokunulabilir olmalıdır. Robotların insanlaştığı, insanların robotlaştığı, erkeklerin kadınlaşıp, kadınların erkekleştiği, kurumların Apollolaştığı bir dünyada farkındalık ve bütünlük (integrity) içinde olmak çok değerlidir. Fark yaratır. Herkes insan olamadığı gibi herkes lider de olamaz. Liderin bir duruşu olmalıdır.
2 – Lider farkındalık içerisindedir. Duyguları tanır. Sezgiseldir. Kendisine öz-empati dışarıya empati ile yaklaşır. Yapılan her türlü kişisel ve genel savaş ve barışlarda arkada yatan motivasyonun; duygular olduğunu bilir. Duygularla doğru alış-verişe girer. Lider insanlarda duyguları, duygularda insanlarda performansı harekete geçirir. Kalbin beyinden önce geldiğini, insanların duyguları ile satın alıp, zihinleriyle onayladığını bilir. Hissini hissettirir, hissettiğinizi hisseder. Duyguların virutik olduğunu bilir.
3 – Kendisine öz-liderlik yapar. Kendini aklıyla başkalarını kalbiyle yönetir. Stres altında çalışmayı bilir. Kendisine liderlik yapamayanın ne ailesine, ne çalışanına, ne kuruma, ne markaya, ne de topluma liderlik yapamayacağını bilir. Kendisinden mezun olmadan yolculuğun başlamayacağını bilir. Duygu ile davranışa arasına aklı koymayı, kalbi ile dünya arasına bir şey koymamayı bilir. Önce kendi enerjisinin sorumluluğunu alır sonrada başkalarının enerjisini doğru orkestrasyonla hedefe kitler.
4 – Liderin öz-dili sahicilik, ilişki dili kibir dili değil, şefkat dilidir. Örümcek gibi ağ değil bağ kurar. Bağ güven yaratır. Güven ilişkilerde en önemli yapıştırıcıdır. Lider ip atıp çekmez, ikna eder. Alarm kurmaz, saat kontrolü yapmaz, yetki verir. Çoban değildir. İnsanları değil ilişkileri yönetir.
5 – Liderin içsel erdemleri, amaç ve anlam arayışı bu yönde insanları geleceğe taşıyan bir vizyonu vardır. Enerji veren güç kaynaklarına (inanç, iddia, tutku ve coşku) sahiptir. Değiştirebileceği şeyler için gücü değiştirmeyeceği şeyler için sabrı ve ikisi arasındaki farkı sezebilecek bilgeliği vardır. Doğru işi yapmak kadar, işi doğru yapmayı ve doğru insanlarla yapmayı bilirler. Bunun riskini de alırlar. Liderler görünene değil görünmeyene odaklanırlar. İnsanlar ne yaptığınızı değil neden yaptığınızı satın alırlar.
6 – Lider liderleri yaratır. Etrafındaki iç çember daireyi, has odasını doğru seçerler. Lider rakamlara değil insanlara odaklanır. İnsanlar fesleğene benzer. Dokununca kokusunu verir. Dokunmayınca kururlar. Üstadını geçer ve kendisini geçecek olanı yetiştirirler. Motivasyon değil ilham verirler. Kaldıraç kullanmayı bilip, fark yaratırlar.
7 – Liderler cesaretlidir. Nerde risk alması gerektiğini bilir ve durumsaldır. Nerede ben (başarısızlıkta) nerede biz (başarıda) denmesi gerektiğini, engellerin yolun kendisi olduğunu gerekli mesaj alınarak her zaman ayağa kalkma (rezilyans) becerisine sahiptir. Yolculuk boyunca sırtında bir hedef tahtası taşıdığını bilir. Azimlidir, vazgeçmez. Bağlamı izler. Tavır paletleri geniştir. Nerede hangi rengi kullanacağını bilir.
8 – Liderlik ‘’yetkisiz etkiniz’’ kadardır. Yöneticilerin makamları, liderlerin insanları vardır. Statüler, makamlar, mevkiler, sıfatlar cekettir. Bir gün ceketi asar çeker gidersiniz. Geriye sadece erdemleriniz, duruşunuz ve miras olarak yetiştirdiğiniz insanlar kalır. Gücü veren koltuk mu içeride kalmıştır, koltuğa güç veren o lider dışarı mı çıkmıştır? Bunu sadece diğer insanlar söyler. Kısa vadeli yürümek istiyorsanız tek başınıza uzun yol yürüyecekseniz insanlarla yürüyün.
9 – Liderler değişime ve yeniliğe açıktır. Bildiklerini unutmaya ve yeniden öğrenmeye açıktırlar. Tecrübelerinin dikenli tel gibi kendilerini çevirmelerine izin vermezler. Sonsuz, ebedi öğrencidirler. Merakları duygusal ve ruhsal zekalarını geliştirir.
10 – Liderlerin ruhsal zekası (SQ) gelişmiştir. Duygusal çalkantılarımızla isabetli bir şekilde baş eden EQ gibi keşfedilmeyi bekleyen SQ, EQ ve IQ’yu sevgi ile bütünleyen büyük ve derin zekadır. Ruhumuz zihnimiz ve egomuzdan daha iyi çeken bir antendir. SQ, egoyu olgunlaştırır ve onu usulca sürücü koltuğundan yandaki yolcu koltuğuna geçirir. Yaşamla akmanızı sağlayarak, sezgilerinizden yararlanmayı ve yaşam farkındalığı kazanmanızı sağlar. Hırslı olan güç arar. Güç insanları baskı altına alır. Kaygı yaratır. İnsanları cezbeden şey, ruhtur. En büyük güç sevgidir. Sevgiyi ruh doğurur. Bilgelik ve şefkat SQ’nun merkezine yerleşen iki ana taşıyıcı sütundur.
Kuş uçuşumuzda geriye dönüp bakacak olursak; ilk sezon alt yazı mesajı ‘’perception is reality (algı gerçektir)’’ diye başlıyordu. Üniversitede gençlere kahramanımız ders verirken haberde hakikatin değeri anlatıyordu. Son sezonda finalde ise; yine üniversitede gençlere her on yılda bir trendlerin değiştiğini, yenilenmemiz gerektiğini, değişimden kaçamayacağımızı, bundan korkmamızı ve bunu karşı koyacak en büyük gücün oluşturacağımız içsel değer seti ve duruş ile mümkün olabileceğini, yaşarken ve sonrasında yankılanmanın yolunun da sadece bu olduğunun mesajını vererek sezon nihayetleniyordu.
Bizde satırlarımızı finalize ederken, bir insanı bir lideri tanımanın en iyi yolunun; seçimlerine ve değerlerine önem vermek olduğunu, değerlerinin nereden gittiğini seçimlerinin ise nereye gittiğini anlamaya yeteceğini, erdemlere dayanmayan hiçbir duruş veya uçuşun kalıcı ve sürdürülebilir olamayacağını ifade ederek, ufku açık, ışığı parlak liderlere, iyi uçuşlar dileyerek bitirelim…