Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Mutluluktan Sorumlu Başkan ve gönüllerdeki İnsan Sermayesi Bakanı! (Ekonomi Manşet)

Finans sektöründe mobbingi tanımlayarak profesyonel yöneticilik kariyerini yıllar önce sonlandıran İlham Süheyl Aygül, geliştirdiği modern İK kavramları ve “sıkıcı” konuları ilgi çekici kılarak çok satan kitaplarıyla ses getiriyor…

18 yıl önce manifesto gibi bir veda yazısıyla bankacılık kariyerini sonlandıran ve finans sektörünü “mobbing” kavramıyla tanıştıran İlham Süheyl Aygül, geçen yılın sonlarına doğru “Bir Head Hunter’ın Anıları” isimli dokuzuncu kitabını okurlarla buluşturdu.

Bankacılık sektöründe 17 yıl boyunca farklı pozisyonlarda yöneticilik yaptıktan sonra TURKKARIYER’i kuran Aygül’ün yazarlık, kariyer koçluğu, yönetici mentorluğu; yetenek, eğitim, yönetim kurulu ve CEO danışmanlığı gibi alanlarda 35 yıla yakın deneyimi bulunuyor.

CHO (Chief Happines Officer – Mutluluktan Sorumlu Başkan) yönetim modelini geliştiren, “mobbing anıtı kurulsun”, “yetenek ajansları açılsın”, “insan sermayesi bakanlığı kurulsun” gibi sıra dışı önerileriyle dikkat çeken Süheyl, aynı zamanda Entelektüel Sermaye Gelişim Derneği’nin de kurucusu.

İlham Sühey Aygül, yazarlık için kendisine “ilham” veren gelişmeleri ve yeni planlarını PSM okurları için paylaştı…

Üst düzey finans yöneticiliğinden çok okunan yazarlığa evrilen bir iş hayatınız var? Bu serüvenin köşe başları, önemli dönemeçleri nedir dersek, ne yanıt verirsiniz?

En önemli kaynak olarak; 35 yıldır piyasanın tam da kalbinde yüksek frekanstan yaşanmış bir “iş hayatı tecrübesi” var. Ancak sadece tecrübeyle değil “tecrübe üzerine düşünerek öğrenebilirsiniz” diye bir inancım var. Legonun parçalarını birleştirmek, büyük resmi görmek için üzerinde derinlemesine düşünmeniz gerekir.

Yaptığım işin karakteristiği gereği farklı şapkaları kuşanıyorum. İş ve insan geliştirmecisi olarak CEO/yönetim kurulu danışmanı, head-hunter, kariyer koçu, yönetici mentoru, universitelerde öğretim görevlisi, köşe yazarı, STK yöneticisi, danışmanlık firması sahibi olarak… Beyaz yakalılar ve patronlar dünyasıyla çok yakın ilişkilerim oldu. Labirentin her alanını deneyimleyebildiğim kadarıyla, uzanamadığım taraflara ise rehberlik yaptığım menti, koçi, öğrenci, aday, danışanların gözlerinden bakarak görmek ve anlamak için yeterince zamanım oldu.

İnsanların tırtıldan kelebeğe dönüş öyküsünü görebilecek kadar iş dünyasının merkezinde yaşıyorum. Bir şeyi içinize çekmeden dışarı üflerseniz zaten yapışmaz. Sular akarken köprünün üzerinde uzun süre kalıp suyun rengini, yüzenleri, sürüklenenleri, kazaları, tüm yolculukları çoklu bakış açısından görüp, insanları, olayları, süreçleri, sonuçları okuma yetkinliği kazandım. Bu kadar çok farkındalık, okuma ve yaşanmışlık bir noktadan sonra, diğer insanlara da katkı sunmak adına “paylaşılması gerekir” hissiyatı yarattı.

Şimdiye kadar 9 kitabınız yayınlandı. Okurlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

2007 yılında finans sektöründe çalıştığım mevcut kurumdan ayrılırken yaklaşık 13 bin kişiye attığım bir veda yazısı vardı. Doğruyu söylemek gerekirse biraz da manifestomsu bir yazıydı; sistem eleştirisi içeren. Yazı sistem tarafından algılanıp geri çekilmek istenince adrenalin yaratıp sektörde çokça paylaşılarak amacını da aşan şekilde inanılmaz bir yankı aldı. Anılan yazı belki de 18 yıl önce finans sektörünü mobbing ile tanıştıran yüksek sesle atılmış ilk çığlık ve farkındalık yaratan ilk mobbing bildirgesiydi.

Vedanın sonunda “belki günün birinde ortak bir tebessüm veya hüzün içeren bir kitapla tekrar bir araya geliriz ümidiyle” diye bitiriyordum. Sonrasında bahse konu ümidin ve “kitap” kelimesinin birçok insan takipçisi oldu ve bana da artık sonunda yazmak kaldı. “Beyaz Yakalının Seyir Defteri” ilk kitabımdı ve “finans sektörünün en çok okunanı” seçildi. Sonrasında diğer çok satan kitaplar geldi.

Kitaplarınızda İK, kariyer, beyaz yakalı gibi ancak konuyla ilgili profesyonellerin ilgisini çekebilecek görece “sıkıcı” konuların genel okuyuculardan ilgi görmesini neye bağlıyorsunuz?

Diğer kişisel gelişimcilerden farklı olarak didaktik bir dil yerine edebi bir kalem kullandığım söyleniyor. Yazılarım ve romanlarımda psikoloji, felsefe, sinema, sanat, antropoloji, sosyoloji, mimari, tarih disiplinlerini iyi harmanlamam ve gerçek yaşanmışlıklarla bezeli örnekler vermemin de etkili olduğunu belirtiyorlar. Bu konuda kendi kanaatim ise kalpten çıkmayan hiçbir şeyin diğer kalpleri tutuşturamayacağı bu nedenle yazılarımın sahici olmasının farkı yarattığı yönünde.

Son kitabınız “Bir Head Hunter’ın Anıları” hakkında neler anlatmak istersiniz? Okuyucular bu kitapta ne bulacak? İpucu verebilir misiniz?

Özellikle sosyal medyada çok yapıcı ve keyif verici geri beslemeler alıyorum. LinkedIn’de, alanında dikey insanlardan aldığım övgüler de keza ziyadesiyle beni memnun ediyor. Özellikle internet üzerinden çok satan kitaplar arasında yer alarak ülkenin dört bir yanından talep bulması ve ulaşılır olması benim için son derece mutluluk verici.

Sırada başka bir kitap ya da proje var mı?

Onuncu kitabım “İstanbul aşkı”nı anlatacak. Konstantin’den Fatih’e, Sinan’dan Balyan’a hepimizin için için en derinlerde hissettiğimiz ama tanımlayamadığımız “kentlerin kraliçesi” bu şehri muazzama duyulan aşkı anlatmaya çalışacağım. İstanbul’da anı biriktirdiğim mekanlar, manzaralar, tarihçeler ve kalp tutuşturan özellikler neredeyse kitaplarımın tamamında bir şekilde kendisine yer yaratmıştı. Ancak bize çok şey katan büyüleyici, ilham verici, uyandırıcı ve bir o kadar da öğütücü bu kente diğer kitaplardan farklı bir açıdan hissettirdikleri ile yaklaşarak okurun karşısına çıkmak istedim. Umarım sevgili okur bitimsiz oyun olan kariyerde nasıl oyunda kalıp, nasıl en iyi şekilde devam etmemizi anlatan ipuçlarını sevdiği kadar İstanbul’un aşıklarını, hikayelerini ve ilham veren mekan ve tatlarını da benimser.

Leave a comment