Dizide finale yaklaşırken “Sence Succession’ı kim kazanacak?” sorusunun cevabı kuş dizisi repliklerinde ifade edildiği gibi ”en iyi saklanan” oluyor.
Kariyerin olmazsa olmazı duygusal zekayı ve onun iş hayatı üzerindeki tartışılmaz etkisini, kuralı ve kazananı olmayan kapitalist sistemi, web sitelerinden öteye gidemeyen değer setlerini, insanın karanlık yüzünü, bitimsiz hırslarını, uzaklaşılan ruhlarını ve iş hayatında onu fark edip hükmeder hale gelen imparatorlukların başındaki karanlık ve mutsuz empatların hikayesini replikler ve olaylarla örülü olarak çok iyi anlatan dizileri anlatalım istedik bugün…
Anılan dizilerden biri son dönemlerde gerek kurgusu, oyuncu kalitesi, çarpıcı diyalogları ve replikleri ile Netflix’de iki sezondur dikkatleri üzerine fazlasıyla çeken yerli dizi ”Kuş Uçuşu” diğeri ise; dört sürükleyici sezon ve iki Emmy ödülünden sonra yeni yılda Altın Küre ödülüne de uzanan Roy ailesinin çocuklarının amansız taht hikayesini anlatan ”Succession” dizisi.
Kapitalist sistemin medeniyet adı altında yarattığı plaza ormanlarında öyle insanlar görüyorsunuz ki; kuzuyu yemek için tilkiyle plan yapan, kurtla birlikte öldüren, çobanla birlikte yiyen, sahibiyle birlikte yas tutanlar ordusu yaratılmış adeta. Bu ”persona” sı bol insanların arasında hayatta kalmak ve başarılı olabilmek için duruma, ihtiyaca ve amaca göre farklı maskelerle dolu devasa bir gardırop yaratmak, doğru kişiye doğru maskeyle yanaşmanız gerekiyor adeta. Yoksa av ile avcının sürekli karşı karşıya geldiği veya düzenli rol değiştiği bu vahşi dünyada farkındasızlığınız ile sadece avlanmayı bekleyen masum kuzudan farkınız kalmayabiliyor. Farkındalığınız ve duygusal zekanız çok yüksek olunca da umarız karanlık bir empata dönüşüp bunu sadece kendi menfaatleriniz için kullanan bir zorbaya dönüşmezsiniz. Duygusal zeka diğer zekalar gibi sonuçta niyetinize bağlı bir zeka, dürüst de olmayabiliyor.
Dizideki anlatım kurgusu ve replikler üzerinden kapitalist sistemin dark tarafına yavaş yavaş adım atmaya başlayalım isterseniz.
İlk dizimiz, ormanda gizlenen bir aslan ve yüksekten uçan bir kuşun hikayesidir. Burada aslanlar ve kuşların savaşı anlatılır. Bir av ve avcı hikayesidir ama kim avdır, kim avcı?
Taraflardan biri aslandır. Ormanın hâkimi. Gücün tek sahibi. Bir kuş tarafından öldürüleceğini düşünmez bile. Zirvededir. Zirvede olmak görüş alanını zayıflatır. Zirvedeyseniz sizi kimin izlediğini ve ne gibi planları olduğunu bilemezseniz. Üstelik zirve tek başına av olma halini getirir çünkü korkunç derecede bir kıskançlık yaratır. Zirveye ulaşmış kişinin de laneti budur. Zirvedekinin kazanması yetmez. Kazandığını koruması da gerekir. Çünkü gerçek bükülebilen bir şeydir. Tarihi yazan kimse tarihi değiştirebilir. Aslan bir gün değil her gün kral olmak zorundadır. Her gün yeniden yeni bir savaş kazanması gerekir. Dünya ona göster bakalım ”neden sen?” der adeta. Aslanların araları asla bozulmaz. Gerektiğinde bir kurban verirler. O kişi gönderilir. Böylece güç çemberi kırılmamış olur. Kuşlar orman kanunlarına hitap etmezler. Aslanın sırtı ürperir çünkü hissederler geldiklerini. Dümdüz kısa yoldan. Kuş uçuşu…
Hikâyenin diğer kahramanı ise kuştur. Ürkütücü derecede görünmez olanın etik bir savaşı hedeflemesi beklenemez. Aslanların dünyasında kuşlar için sesini duyurmak neredeye imkansızdır. Savaşamayan kuşlar sessizce göçüp gider. Geriye en korkusuzlar ve en iyi saklananlar kalır. Onun küçücük varlığıyla koskocaman aslanı yıkmak için taktiklere, entrikalara ihtiyacı vardır. Ahlak dışı numaralara. Her yolu dener… Her şeyi yapmaya haziredir… Beğenilmek ya da rezil olmak yoktur kuşlar için. Yalnızca görülmek vardır daha çok… Kuşlar için ormanda alternatif daha fazladır… Gökyüzünde salınıp kendilerini göstermekten rahatsız olmazlar. Aksine zevk alırlar… Konar kalkar, takla atar, çıkışa geçer ve bir şekilde dikkat çekerler… Görünmez bir yerden bakar avcı kuş. Görünmez ama her şeyi görendir. En ufak ayrıntısına kadar…
Hiç kimseyseniz canınızın değeri yoktur bu dünyada. Bu sebeple biri olmak motivasyonu en iyi motivasyondur. Önünüzde kimse duramaz.
Savaşı daha çok isteyen kazanır… Aslanın unuttuğu da budur!
İlk yerli dizimiz bu minvalde bize duygusal zekayı yok eden kibri, kuşaklar arasındaki paradigma farklılıklarını, bir şeyin başı ol da neyin olursa ol diyen kariyerist düşünceyi, makyevalist olarak sadece sonuca kitlenen çevreye katkısı olmayan manipulatif bakış açısını, deniz suyu içer gibi içtikçe susayan, susadıkça içen bitimsiz kör hırsı, niyeti kötü olan ama işlevsel bir duygusal zeka ile kuş uçuşu bir yerlere kısa sürede varanları ; ruhsal zeka ile beslenmediği sürece başarının kalıcı veya sürdürülebilir olamayacağını harika bir şekilde anlatıyor.
Duygusal zeka, nerede akıl nerede kalp devreye girmesi gerektiğini bize fısıldayan aynı zamanda kendimizi aklımızla başkalarını kalbimizle yönetmemizi aktaran bir zekadır. Dizide bunu başaramayan X kuşağı Lale Kıran bir bölümde duyguya yapıştığı noktada Nazım Hikmet’in ”aklım bana düşman” sözünü kullanıyor.
Diğer yabancı dizimizde ise; jenerik haricinde flash-back hiç kullanılmamış. Amansız yarışan dört kardeş sevgi ile bütünlenmemiş çocukluk yaraları üzerine kırk bölüm boyunca acımasız, sapkın, çılgın hayallerle dolu, değer tanımayan gölgeleri üzerinden performanslarını inşa ediyorlar. Geçmişe dönüşlerin olmayışı, olayların akışını sonsuz bir şimdiki zamana hapsediyor. Hiçbir karakterin siyah ya da beyaz olarak kurgulanmadığı, kameranın sürekli tüm oyuncuların gri/karanlık tarafına odaklanması nedeniyle hiç kimseyi tam olarak sevemediğiniz ama her birinden nefret etmek için birden çok sebebin altın bir tepsi içerisinde ihtişamlı ortamlarda izleyicinin kararına sunulduğu bir dizi Succession.
Güç-sevicilere ait bir dünyada koltuğun dayanılmaz cazibesinden uzaklaşamayan iki lafının başı ”aile” olsa da aile liderliği hiç yapmayan/yapamayan güçlü ve zorba bir baba, onun yanında mı karşısında mı olduğu hiçbir zaman belli olmayan dört sevgisiz evlat, medya imparatorluğunun politik ve ekonomik belirleyiciliği, alımlar ve satımlar, birbirinin üzerine basanlar, bumerang gibi taraflar arasında sürekli gidip gelmeler, aldatmalar, yalanlar, inişler çıkışlar ve can acıtan entrikalar…
Dizide finale yaklaşırken “Sence Succession’ı kim kazanacak?” sorusunun cevabı kuş dizisi repliklerinde ifade edildiği gibi ”en iyi saklanan” oluyor.
Hollywood gerçek anlamda bir duygusal zeka madeni. Bu nedenle kurgular duygusal zekayı iyi bilenler tarafından ele alınınca çok başarılı oluyor. Dizinin kahramanlarından Kendall Roy bir replikte; ”CEO beni yapmalısınız. Kurumun duygusal mimarisini bilen tek kişi benim. Onun için CEO olmak istiyorum” diyebiliyor. Duygusal Zeka’nın fikir babası Daniel Goleman’ın ”CEO’lar IQ leri ile işe alınır, EQ noksanlığı nedeniyle vedalaşılır” sözü ile bu replik çok örtüşüyor.
Dizide dikkat çekici diğer replikler;
Hayat kurban olmak için değil suçlu olmak için verilen bir mücadeledir. (Bertrand Russel.)
Kendi yağınla kavrul.
Yumurtayı kırmadan omlet yapamazsın. Beş kişiyi yemekte bile bir araya getirmek zordur.
İnsanlar mobilya bu plazada.
İnsanlar insan olma numarası yapıyorlar.
Greg, burası Charles Dickens dünyası değil tamam mı? Ortalıkta dolaşıp değerler hakkında konuşmayı kes!
Demek ruhunu şeytana satıyorsun? Zaten bir ruhla ne yapacağım? Ruhlar sıkıcıdır.
Karl, ellerin temizse eğer genelevde manikür yaptırdığın içindir.
İnsan doğasını ben yaratmadım ama ne okuduklarını, izlediklerini ve ne istediklerini biliyorum. İnsanların gerçekten istediklerinden geçimimi sağlıyorum. Bilmeseydim bir haftada meteliksiz kalırdım. Erkeklerin sadece yüzde on beşi savunmasız bir düşman askerine ateş eder.
Hepiniz hayal dünyasında yaşıyorsunuz. Baban sana bir oyun alanı yarattı ve sen onu bütün dünya sanıyorsun. Sen ders vermeye çalışıyorsun ama; dünya bir ana okulu değil, insanlar ders almayı sevmiyor.
Öfke, ego ve nefretle şişirilmiş bir bedel ödeyeceksin.
İs sinerjileri gayet açıktır. Hukuk-finans-dağıtım-pazarlama. Yani ticari taraf nettir. Anlaşmayı berbat eden şey uyuşmayan kültürlerdir. Kültür stratejiyi kahvaltı diye yer.
Telgraf ile iki ayrı şehir konuşabilir ama birbirine söyleyecek bir şeyleri varsa!
Her kurum bir adamın gölgesidir (Emerson)
Bu iki dizide de ortaya konulduğu, ilgi görüp kabul olunduğu üzere; besin zincirinin en tepesinde katil balinaların, altında kan (güç) sevici hizmetkar köpekbalıklarının ve kovaladıkları farklı renklerde ve boyutlarda farkındalıkları olmayan hayatta kalmak için sadece bir araya gelen zararlı/zararsız sürülerin bulunduğu, hızlı balığın daha seri avlandığı, küçük balığın ise büyük balık tarafından yenmesinin kural olduğu, en iyi saklanan küçük balığın ise hayatta kalıp kendi ruhunu kaybetse de güç ve makamları bulduğu uçsuz bucaksız bu okyanusun adı; kapitalist sistemdir.
Bu sistemde duygusal zeka ile ayakta kalıp bir yerlere gelseniz bile sevgi ile bitimsiz kaynağa ucu dayanan en büyük zeka olan ruhsal zeka ile ilişki kuramazsanız mutlu olmanız zor.
Her tercih bir vazgeçiştir.
Herkese önce iyi niyetli ve sonra farkındalık dolu yüzüşler ve uçuşlar dileğiyle…